Ufak bir ameliyat: Siege

Marvel’ın son aylarda çıkan dergilerinin yarısında yer alan etiketin sahibi Siege dün çıkan son sayısı ile tamamlandı. Bütün cevapsız kalmış sorular bu son sayıda açıklığa kavuşuyor. yazarlığını şu an Marvel’ın baş yazarı konumunda sayılabilecek  Brian Michael Bendis’in yaptığı Siege dergisi ve bu olayın Marvel evreni üzerinde  etkilerini bir inceleyelim:

Öncelikle Siege’in konusunu çok kısaca hatırlayalım ki rahatça kesme biçme işlemlerine başlıyalım. Konu çok basit: Thor’u ana memlekti olan Asgard benim bilmediğim ve umursamadığım nedenlerden dolayı yeryüzüne iniyor ve dünyanın en büyük polisi konumundaki kötü adam Norman Osborn, düzenbazlık tanırısı Loki ile ittifaka girerek yine “her nedense”  Thor ve Loki’nin anavatanı Asgard’a saldırıyorlar. Fakat gelin görün ki Normon Osborn’un aslında süperkahramanlar kılığına girmiş süperkötüler ekibinin bir üyesi olan Sentry’nin Osborn’un emriyle Asgard’ı yok etmesi ve daha sonra Osborn’un da  kontrolünden çıkarak  iyicene çıldırmasına kadar varıyor işler. Loki, Asgard panteonunda tanrıların tanrısı ve babası olan Odin’e yalvarıyor ve dua ediyor, Odin de bu duaları karşıksız bırakmayarak o sırada savaşa karışmış olan kaptan Amerika, örümcek adam, thor ve diğer kahramanları ilahi gücüyle boostlayarak Sentry’nin hakkından gelmelerini sağlıyor. Hikayemiz de burada son eriyor.

Lafı uzatmadan ameliyata geçiyorum:

1. Tanımadığınız Profesörlerin gizli formüllü serumlarını içmeyin

Sentry 2000 yılında yayınlanan ve kendi ismini taşıyan 5 sayı süren bir mini seri ile ortaya çıkmış bir karakter. Benim çok başarılı bulduğum bu mini-seri’nin konusu kısaca şöyle: Robert Reynolds adında sıradan sayılabilecek bir amerikalı sıradan yaşamını sürdürürken bir gün hafızasının derinlerinde gizli kalmış birşeyler olduğunu fark eder. Daha önce zihninin derinliklerine gömülen ve belki de silinen anıları yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır. 5 sayı süren maceranın sonunda anlaşılır ki Sentry Altın Çağ döneminden beri varolan gelen bir süper-kahramandır ve Marvel evreninde belli bir tarihe kadar var ola gelmiş en güçlü şahıstır. Bir nevi Marvel evrenin Superman’idir. Sentry bu güçlerini bir profesörün “mucizevi” serumunu kazara içmesi ile kazanmıştır. Ancak her büyük kahramanın olduğu gibi Sentry’nin de bir Arc-Nemesis’i vardır: Void. Void’in ne idüğü belirsiz karanlık bir yaratıktır. Ancak Sentry nasıl en büyük kahraman ise Void de en kötü ve güçlü düşmandır. Her seferinde Sentry – bazen diğer kahramanların da yardımıyla- Void’in hakkından gelmektedir. ancak bu her defasında biraz daha zorlu bir hal almaktadır. Lafı uzatmayalım: Sonunda anlaşılır ki Void ve Rob Reynolds AKA Sentry aynı kişidir. Void’i yok etmenin tek yolu Sentry’i de yok etmektir. Kahramanlar toplanır ve bir karara varırlar. Sentry’nin en yakın arkadaşı olan Reed Richards ve Dr. Strange’in yardımı ile dünyada yaşayan bütün varlıklar Sentry’i  ve dolayısı ile Void’in varlığını unutacaktır. Buna Sentry’nin de kendisi dahildir. Böylece Sentry Marvel gerçekliğinden silinmiş olur. Ancak ilerleyen zamanlarda Rob’un zihni bu gömülen anıları su yüzüne çıkarır ve Sentry geri döner. Tabii Void de.

Bu mini-seride Marvel aslında kendisi için oldukça değişik bir harekette bulunuyor. Marvel evrenine şimdiye kadar o gerçeklik içerisinde var ola gelmiş bütün kahramanlardan daha güçlü bir kahraman “import” ediliyor. “Sentry” adındaki 5 sayılık mini-seri  klasik sayılabilecek ancak güzel işlenmiş konusuyla da bu karakteri Marvel evreinine oturtuyor. Bu kadar güçlü bir karakteri alıp güç dengeleri belirli bir evrene sokmak iyi cesaret ister. Cesaret iyi ancak haticeye değil neticeye bakalım: Madem oyuna bu kadar güçlü bir karakter soktun; karşısına benzer güç seviyesinde bir rakip de çıkarman gerek. Eğer böyle birşey yapabilirsen yarattığın kurgu dünyayı biraz evrimleştirmiş olursun (Bkz. Dc Comis serileri: Crisis on Infinite Earths ve Infinite Crisis ve daha birçok seri daha). Ancak Marvel böyle birşeye pek girişmiyor. Sentry’in ikinci kişiliği kötü adam Void bildiğiniz gibi. Dolayısı ile Sentry “aman Void ortaya çıkmasın” diye pek kahramancılık oynamıyor. Ancak en ama en zor durumlarda ortaya çıkıyor: Mesela Hulk bütün dünyayı yıkmak üzereyken falan.

Daha sonraları Sentry’i daha sık görmeye başlıyoruz. Bir şekilde Void’i zihninde geri atmış falan. Ama akli dengesi iyi değil. Sentry bu tanrısal güçlerini bir türlü hakkıyla kullanamıyor. Genelde Avengers ekipleriyle takılan Sentry ile itiş kakış işleri genelde şu şekilde gelişiyor: Önce Avengers karşı tarafa dalıyor, genelde dayak yiyor, hop Sentry geliyor etrafı topluyor. Ya da Sentry baştan bi tuzağa düşüyor, sıçıyor falan filan. Demek istediğim bu kadar yeteneğe sahip, bu kadar yenilmez bir karakter için Marvel yıllardır VOID kozundan başka birşey oynamıyor ve Sentry’i şık ve sanatsal biçimde soktukları evrenlerine “Rob Reynolds çift kişilikli, şizofrenik delinin teki” diyerek bir türlü almıyor.

Spider-Man kimliğini açıklayor ama yok açıklamamış olacak. Peter Parker hep Daily Bugle’da çalışan bir yandan süper kahramanlık yapan bir yandan da hayatını kazanmaya çalışan iyi niyetli adam olarak kalacak. Kaptan Amerika ve Demir Adam  ölümüne birbirlerine girecekler ama Demir Adam’ın hafızası silindiği için hiçbir şey olmamış gibi kanka muhabbetlerine devam edecekler.

Rob Reynolds’un başına gelen de aslında bu: Marvel evreninin herhangi bir değişime tahamülü yok. Yıllardır okuyuca Marvel evrenin en güçlü üyesi diye tanıtılan, şimdiye kadar girdiği herhangi bir mücadelede tek bir çizik bile almamış olan Sentry Siege sonunda saçma sapan bir biçimde can veriyor:

Siege süresi boyunca Siege odaklı dergiler (ki bunların başını Dark Avengers ve Siege çekiyor)’in önemli odak noktalarından biri Sentry’nin kendisi idi. Brian Michael Bendis’in yazdığı bu öykülerde Sentry’nin o tarihe kadar gizemli kalmış tarihini de öğreniyoruz: Aslında Rob Reynolds bir uyuşturucu bağımlısıymış. Kendisine süper güçleri veren bu serumu da uyuşturucu ararken kaza eseri bulup içmiş ve bunun bağımlısı olmuş. Falan filan. Yani aslında en büyük kahraman falan değilmiş Senty. Şizofrenik junkie’nin tekiymiş. 10 senedir bütün Marvel yaratıcı kadrosundan, yazarların, okuyucularından gizli gizli serum içiyormuş. Hayvan Herif

2. Loki’me elleşme… Ama elleşmişsin bile..

CIA’in KGB’nin süper kahraman olaylarının günlük olaylar haline geldiği bir dünyada var olduğunu düşünün. Ona da SHIELD ismini verin. Bir takım olaylar sonucu da bu haber alma teşkilatının başına her nasıl oluyorsa sosyopat ve çift kişilikli olduğu belgelenmiş olan bir adamın geçtiğini düşünün bu adamın adı da Normon Osborn olsun. Norman her ne kadar zeki bir şahıs olsa da bu noktaya gelirken bir kişiden yardım alıyor: Bu kişi Thor’un yarı üvey kardeşi olan, düzenbazlık, hile hurda, ikiyüzlülük ve kapkaç tanrısı Loki. Yani tıpkı Thor gibi bir başka İskandinav tanırısı/süper-kötü. Loki Norman’a çeşitli şekillerde yardım ediyor. Loki’nin planı Norman’ın elinin altındaki gücü (yani SHIELD’ı) kullanarak kendi anavatını Asgard’a savaş açmak. Loki bunu niye yapıyor?……..Mmmmmm….şey için…..hmmmmfff….bilmiyorum. Ama bir saniye: Bilsem de birşey fark etmiyor. Çünkü meğersem binlerce yıldır inanların tapındığı bu İskandinav tanırısı Loki’nin IQ’su 53’müş. Oldukça düşük yani. Yani Loki bir gerizekalı. Neden mi gerizekalı?

Norman Sentry’e Asgard’ı yıkması için emir veriyor ve Sentry’i de tanrıların şehri Asgard’ı yok ediyor. Kendi vatanı gözleri önünde yok olan Loki gördüklerine inanmıyor ve yaptıkların pişmanlık duyarak babasına yani tanrıların tanrısı Odin’e Sentry yani Void’i durdurması için yalvarıyor. Odin ise Loki’nin istediği gücü veriyor ancak Loki’ye değil Thor, Kaptan Amerika, Spider-Man ve diğer kahramanlara. Onlar da bu gücü kullanarak Sentry’i yok ediyorlar. Ancak Sentry ölmeden önce Loki’yi de öldürüyor. Loki de garibim üvey kardeşi Thor’a “hoşçakal birader kusura bakma” dyip ölüyor.

Thor’un büyük bir fanı sayılmam. Ama az buçuk her Marvel okuru gibi Thor’un baş düşmanı ve Marvel’ın en kötü adamlarından biri olduğunu bilirim. Loki  binlerce yıldır Thor’la ve dünyanın geri kalanı ve hatta kendi anavatanı Asgard ile uğraşmaktadır. Adamın işi bu: kandırıkçılık, dolandırıcılık, üç kağıt. Bu işlerin tanırısı. Binlerce yıldır binlerce plan kurmuş olan bu “tanrı” nedense bir türlü bu son büyük planı içerisinde Sentry’i hesaba katamıyor. Yani sen ne büyük malmışsın Loki. Nasıl Sentry 10 yıldır uyuşturucu bağımlısı olduğunu bizden gizlemişse Loki de 60 senedir gerizekalı, mal bir karakter olduğunu gizliyormuş. Brian Michael Bendis sır perdesini aralayarak bize bu gerçeği de göstermiş oldu.

3. “Erol, erol, Sezercik’e araba çarptı”

Bazen deriz ya “çok gerçekçi filmdi abi”.Ama aslında o gerçekçi dediğimiz birçok  film aslında gerçekçi değildir. Büyük süpriz oldu değil mi? Ancak gerçekçi olmamasının nedeni aslında  bu filmlerden birçoğu San Fransico ya da Seul’de geçtiği için değil. Neden şu: Hepimizin bildiği gibi yolda yürürken kafamıza saksı düşsek ölürdük. Ama diyelim ki bu kafasına sakı düşen babasının hayaletiyle konuştuktan sonra eve dönen Hamlet olsun. Eğer Shakespeare Hamlet’i böyle yazsaydı ne olur? Ne olacak; boktan bir kitap yazmış olurdu. ,

Okuyucu ve izleyici bir kurgu içerisinde olan olaylar için bir neden ister. Hamlet’i bir saksıyla öldürürseniz öyküyü de orada öldürmüş olursunuz. Türk dizileri de bu yüzden kurgu açısından zayıftır: Süper babanın evi gibi bir evdeki bir türk ailesi 50 bölümdür yaşanan tatsız ve berbat olaylar yüzünden artık darmaduman olma tehlikesi ile karşıkaşyadır fakat bir anda “acı acı” telefon çalar. Sezer’e araba çarpmıştır, hastanede ölüm döşeğindedir. Sorunlar unutulur, küsler barışır, herkes Sezercik’in yanına koşar ve kısmen senaryo resetlenmiş olur. Kurgu açısından dünyanın en ucuz numarasıdır ve kesinlikle uzak durulması gereken bir harekettir. Bunun araba çarpması sonucu gözleri açılan kör bir adamdan farkı yoktur. Film içerisinde bir karakterin tanrıya dua etmesi ve duasının kabul olması gibi birşeydir bu. Düşünsenize Ripley tanrıya dua ediyor:” allahım nooooooolur bu alienlardan beni kurtar” diye. Hop Ripley dünyada Starbucks restoranına ışınlanıyor.

Ama kazın ayağı öyle değil. Meğersem bu tip olaylar da olabiliyormuş. Siege’de oluyor. Olan şey ne? Loki’nin babasına yalvarması ve babasının Loki’nin dileğini hop yerine getirmesi. Anaaaa ne güzel lan. İsteyince oluyormuş. Meğerse Odin hep kahramanların arkasındaymış. Tek yapmak gereken bir “lütfen” demekmiş.

Neyse efendim en sonunda Odin’in kahramanlarımızı güçlendirmesiyle Marvel’ın gelmiş geçmiş en büyük kahramanı Sentry AKA Void de zıbarıyor ve Siege adındaki bu macera da burda son buluyor.

Fİnalde orjinal Avengers ya da ona yakın bir ekip tekrar toplanıyor. Rob Reynolds’un ölümüne biraz göz yaşı dökülüyor. Asgard ile dünya arasında bir bozuşma falan kesinlikle yok, herkes el ele veriyor, fidanlar ağaca, ağaçlar fidana dönüşüyor. Ve bundan sonra yine yazar Brian Michael bendis’in başını çektiği Heroic Age başlıyor. Yani gördüğünüz gibi heroic Age’de neler olacak neler inanılmaz bir sabırsızlıkla bekliyorum.  Brian Michael Bendis acaba hangi Marvel sırlarını daha gözlerimizin önüne dökecek. Çok meraklıyım çooook.

2 thoughts on “Ufak bir ameliyat: Siege

  1. Geri bildirim: Marvel’dan Geriye Kalanlar « Ava Giden Avlanır

Yorum bırakın